İnsanın hayatında yakalayıp saklamak istediği çokça an vardır. Fotoğraflar aslında en temelde bu işe yarar. Sanat olmasının sebeplerinden biri de budur belki çünkü biriciktir, tekrar edilemez, oluşturulamaz. Kendi arasında oldukça farklı alt dallara ayrılan fotoğraf çeşitleri insanların kendine meslek edinebiliceği de bir konudur. İnsanların zevkleri ve bakış açıları birbirinden tamamen farklı olduğu için genel bir kitleye hitap eden fotoğraf bulmak çok zordur. Fotoğrafın ya da fotoğrafçılığın kendisi de bunun üzerine gelişmemiştir. Anı yakalamaya çalışanlar arasında olan sokak fotoğrafçıları bir noktada doğallığın peşindedirler. İnsanların asıl hallerini ışığın peşinden giderek kendilerine bir yol bulurlar. Ara Güler bunun en güzel örneklerinden biridir. Kendini fotoğrafçılığa adamış ve çok uzun süre fotoğrafçılığın bir sanat olduğunu kabul etmemiştir. O yüzden burdaki yazımda biraz fotoğrafın gelişimi ve Ara Gülerden bahsetmek istiyorum. Günümüzde fotoğraf çekmek artık çok basit saniyeden daha kısa sürede gerçekleşen bir olay olsa da bu perdenin arkasında çok uzun sancılı bir süreç yer almaktadır. Fotoğraf 1830’lu yıllarda Paris’te ortaya çıkmıştır. Her şey Joseph Nicéphore Niepce tarafından evinin penceresinden yakalayabildiği görüntüyle başlamıştı. Bununla birlikte Fotoğraf makinesinin gelişmesinin ilk adımı atılmış oldu gerisi ise çorap söküğü gibi geldi. Siyah beyaz ve 10 pozluk filmlerle başlayan fotoğraf makineleri süreci renkli olmaya poz sayıları artmaya ve fotoğraf makinelerinin küçülmesiyle devam etti. Öncü firmalardan olan Kodak 1888 yılında çıkardığı 100 adet film bulunan makineleri ve “Düğmeye basın, gerisini bize bırakın” adlı sloganlarıyla satışa sundukları fotoğraf makineleri ile geniş kitlelere ulaşıldı. İnsanların kullanımı ve özel anlarını hatırlama isteğiyle fotoğraf hep günümüze bir ihtiyaç olarak geldi. Ancak sanat olarak kabul edilme süreci biraz daha sancılı bir dönemdi çünkü baştan bir şey yaratılmıyor ya da çizilmiyordu. Tüm görev makinanın üstündeydi ve tek yapılması gereken bir tuşa basılması gerektiğiydi. Tabiki fotoğrafçılar kendini sanatçı olarak kabul etse de toplum nezdinde öyle değildi. Ancak Alfred Stieglitz ve Ansel Adams gibi yenilikçi isimler bu durumu değiştirdi. Stieglitz fotoğrafı sanat galerine taşıyan ilk kişi olarak bu durumu değiştirdi.
Buna katkıda bulunan diğer bir kişi ise Ansel Adams Fotoğraflarda daha önce görülmemiş bir teknik kullanarak dikkatleri üzerine çekmişti. Fotoğraflara netlik ve kontrast kazandırarak manzara fotoğrafçılığı diye bir standart oluşturdu. Böylelikle Amerika’da 1940’ların başına gelindiğinde fotoğrafçılık sanat olarak kabul edileye başlandı. Avrupa ise ou takip etti. Şimdi ise hayatımızın her alanını kaplayan bir fotoğrafçılık söz konusu. Türkiyeyi bu konuda temsil eden en önemli kişilerden biri ise Ara Gülerdir. Lise yıllarında 35mm’lik fotoğraf makinesi ile Yeni İstanbul Gazatesinde foto muhabir olarak işe başlayan Güler uluslararası alanda Türkiyeyi temsiliyle çok önemli bir yere sahip olmuştur. Çektiği sokak fotoğrafları ve açılarıyla genellikle sokak yaşamını ve işçi sınıfını ele almıştır. Dünyada çok büyük bir öneme sahip olan Magnum ajansına katılmıştır. ..Ara güler link ekle… İsmet İnönü, Winston Churchill, Indira Gandi, John Berger, Bertrand Russel, Bill Brandt, Alfred Hitchcock, Ansel Adams, Imogen Cunningham, Salvador Dali, Picasso gibi bir çok ünlü kişi ile röportajlar yapmış ve fotograflarını çekmiştir. En ünlüsü ise fotografcılara poz vermeyen Picasso Roportajı’dır. Kendisinin fotoğrafa bakışını şu sözüyle özetleyebilirim “ Sanat olmasına gerek yoktur fotoğrafın. Fotoğraf tarih olayıdır. Tarihi zaptediyorsun. Bir makina ile tarihi durduruyorsun.”
Yorum bırakın